Kategoriler
CEZA HUKUKU

ZOR KULLANMA YETKİSİNE İLİŞKİN SINIRIN AŞILMASI SUÇU/YARGITAY CEZA GENEL KURULUNUN 14.02.2017 TARİHLİ VE 269-108 SAYILI KARARI

ÖZET: Katılanın, hakkında verilen gözaltına alma kararı doğrultusunda üst araması yapılmak üzere sanık tarafından polis merkezinin ikinci katına çıkartılmak istendiği, katılanın direnmesi üzerine sanığın diğer polis memurlarının yardımı ile katılanı ikinci kata çıkartabildiği, katılanın üst arama işlemine de direnmeye devam ederek ayakkabısının bağcığını almaya çalışan sanığın boynunu ısırdığı, bunun üzerine sanığın üst arama işlemini yapabilmek için zor kullandığı esnada katılanın saçını çektiği, üst arama işleminin bitirilmesine müteakip sanığın polis merkezindeki tek kadın polis memuru olması nedeniyle katılanın doktor raporlarının alınması için hastaneye götürülüp diğer işlemlerin yapılmasında görev aldığı ve işlemlerin bitirilmesinin ardından da polis merkezinden ayrıldığı olayda; sanığın, katılanın onuruna yönelik söz ve davranışta bulunmadığına dair aşamalardaki istikrarlı savunması, tanık anlatımlarının bu savunmayı desteklemesi ve katılanın sistematik şekilde darp edildiğine dair iddiasının aldırılan doktor raporları ile doğrulanmaması karşısında; sanığın sabit görülen katılanın saçını çekmekten ibaret eyleminin, işkence suçuna vücut verecek nitelik ve ağırlığa ulaşmadığı da nazara alınarak zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

ÖZET: Katılanın, hakkında verilen gözaltına alma kararı doğrultusunda üst araması yapılmak üzere sanık tarafından polis merkezinin ikinci katına çıkartılmak istendiği, katılanın direnmesi üzerine sanığın diğer polis memurlarının yardımı ile katılanı ikinci kata çıkartabildiği, katılanın üst arama işlemine de direnmeye devam ederek ayakkabısının bağcığını almaya çalışan sanığın boynunu ısırdığı, bunun üzerine sanığın üst arama işlemini yapabilmek için zor kullandığı esnada katılanın saçını çektiği, üst arama işleminin bitirilmesine müteakip sanığın polis merkezindeki tek kadın polis memuru olması nedeniyle katılanın doktor raporlarının alınması için hastaneye götürülüp diğer işlemlerin yapılmasında görev aldığı ve işlemlerin bitirilmesinin ardından da polis merkezinden ayrıldığı olayda; sanığın, katılanın onuruna yönelik söz ve davranışta bulunmadığına dair aşamalardaki istikrarlı savunması, tanık anlatımlarının bu savunmayı desteklemesi ve katılanın sistematik şekilde darp edildiğine dair iddiasının aldırılan doktor raporları ile doğrulanmaması karşısında; sanığın sabit görülen katılanın saçını çekmekten ibaret eyleminin, işkence suçuna vücut verecek nitelik ve ağırlığa ulaşmadığı da nazara alınarak zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Sanıklar M.K. ve M.Y.’nin katılanlar C. ve A.’ye, sanıklar E.E ve Ü.R.A.’nin katılanlar C. ve Ö.’ye, sanık M.B.’nin katılan C. ve maktul E.’ye, sanıklar T.A ve M.K.’nin katılan Ö. ve maktul E.’ye, sanık Y.A.’nın katılan C.’ye, sanık Ö.D.’nin katılan Ö.’ye, sanık C.A.’nin maktul E.’ye, sanıklar A.B. ve M.P.’nin katılan A.’ye yönelik eziyet suçundan beraatlerine; sanıklar A.B. ve M.P.’nin katılanlar C., Ö ve maktul E.’ye yönelik eylemleri nedeniyle işkence suçundan mahkûmiyetlerine; sanık M.İ.’nin katılan C.’ye yönelik eylemi nedeniyle işkence suçundan mahkûmiyetine, maktul E.’ye yönelik zor kullanma yetkisine ilişkin sınırının aşılması suretiyle kasten yaralama suçundan beraatine; sanık H.A.’nın katılan Ö ve maktul E.’ye, sanık T.G.’nin maktul E.’ye yönelik zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçundan beraatlerine; sanık Y.S.’nin resmi belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyetine; sanıklar C.K., K.K., N.K., S.G., N.A., M.E., S. G., Ö.A., K.K., T.A., A.B., K.T., M.P., S.E., O.Ü., S.G., C.Y., H.K., A.Ö., S.G., S.Ö.E., M.I., A.E, Ş.Y., A.A., T.D., H.Y., M.K. ve M.Ş.’nin kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçundan beraatlerine; sanıklar S.E. ve S.A.’nın maktul E.’ye yönelik neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçundan mahkûmiyetlerine; sanık N.K.’nin maktul E.’ye yönelik işkence suçundan mahkûmiyetine; sanık F.K.’nin görevi ihmal suçundan beraatine ilişkin hükümler Özel Dairece onanmak suretiyle, sanıklar M.Ç ve Y.U.’nın katılanlar C., Ö ve maktul E.’ye yönelik işkence suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin hükümler Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş, sanık A.Ö.’nin katılan Ö.’ye, sanıklar M.P ve N.K.’nın maktul E.’ye yönelik zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçu ile sanıklar N.K., Y.A., N.A., M.Ç., T. G.A., Y.G., C.K. ve E.C.’nin görevi kötüye kullanma suçundan haklarında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin CMK’nın 231/5-6. maddeleri gereğince açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara itirazları üzerine inceleme yapan merci tarafından taleplerinin kabulü ile Yerel Mahkemece dosyalarının ayrılmasına karar verildiği anlaşılmış olup;

itirazın kapsamına göre inceleme, sanık M.İ. hakkında katılan Ö.’ye karşı gerçekleştirdiği iddia olunan eylemden dolayı kurulan beraat hükmü ile sanık A.U.’nın katılan A.’ya yönelik zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama ve sanık F.K.’nın maktul E.’ye yönelik ihmal suretiyle neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır. Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Sanık A.U.’nun katılan A.B.’ye yönelik eyleminin işkence suçunu mu, yoksa zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunu mu oluşturduğu,

2- Sanık A.U.’nun eyleminin zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılması halinde; a- Haksız tahrik hükmünün uygulanma şartlarının oluşup oluşmadığı, b- Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığı,

3- Sanık M.İ.’nin, katılan Ö.K.’ye karşı gerçekleştirdiği iddia olunan eylemin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, Yerel Mahkemece kurulan beraat hükmünün yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği,

4- Sanık F.K.’ye atılı maktul E.Ç.’ye yönelik ihmal suretiyle neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçunun sabit olup olmadığı, Hususlarının belirlenmesine ilişkindir. 28.09.2008 günü saat 14.20 sıralarında, A. Caddesi üzerinde on kişilik bir grubun slogan atarak yürüyüş yaptıklarının bildirilmesi üzerine olay yerine giden polis ekiplerince katılanlar A.B., Ö.K. ve C.G. ile maktul E.Ç.’nin haklarında yakalama kararı bulunduğu ve görevli memura mukavemet ettikleri gerekçesiyle İ. Ş. M. B. Polis Merkezine götürülüp gözaltına alındıkları, polis merkezinde katılan A.’nın üst arama işleminin sanık A.U. tarafından yapıldığı, katılanlar ve maktulün 29.09.2008 tarihinde tutuklanarak M. T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderildikleri, katılanlar Ö.K., C.G ve maktul E.Ç.’nin cezaevine girişte üst arama işlemlerinin sanık M.İ ve inceleme dışı sanıklar T.G. ile H.A. tarafından yapılarak geçici koğuşa yerleştirildikleri, 01.10.2008 günü geçici koğuşta yapılan sayımda ayağa kalkmamaları sebebiyle inceleme dışı sanıklar Y.U ve M.Ç. tarafından üstlerine su dökülüp dövüldükleri, sonrasında geçici koğuştan B-8 koğuşuna alınan maktulün, 06.10.2008 tarihinde yapılan akşam sayımında da ayağa kalkmaması nedeniyle inceleme dışı sanık S.A. tarafından tehdit edildiği, 07.10.2008 tarihinde yapılan sabah sayımı sırasında infaz koruma memurları ve başmemurların kalabalık halde maktulün kaldığı koğuşa geldikleri,

sayım sırasında yine ayağa kalkmayan maktulün inceleme dışı sanık N. tarafından tokat atılarak darp edildiği ve inceleme dışı diğer sanıklar S.E. ve S.A. tarafından dövüldüğü, kısa süre sonra fenalaşan maktulün geçirdiği beyin kanaması sonucu kaldırıldığı hastanede 10.10.2008 günü saat 16.20 sıralarında öldüğü somut olayda; Farklı sanıklara ve birbirinden bağımsız eylemlere ilişkin uyuşmazlık konularının sırasıyla incelenmesinde fayda bulunmaktadır. 1- Sanık A.U.’nin katılan A.B.’ye yönelik eyleminin işkence suçunu mu, yoksa zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun değerlendirilmesinde; İncelenen dosya kapsamından; Olay, yakalama ve elkoyma tutanağına göre; 28.09.2008 günü saat 14.20 sıralarında A. Caddesi üzerinde yasadışı gösteri düzenleyen yaklaşık onbeş kişilik bir grubun megafonla slogan atarak yürüdüklerinin haber merkezine bildirilmesi üzerine, polis ekiplerince bahse konu adrese gidildiği, on kişilik grupta yer alan bir kadının megafon, diğer şahısların ise pankart, dergi ve afiş taşıdıklarının görüldüğü, polislerin şahıslardan genel bilgi taraması için kimliklerini istediği, yapılan sorgulamada maktul E. ile katılanlar A ve Ö.’nin terörle mücadele şube müdürlüğünce arandığının tespit edilmesi üzerine şahısların polis aracına davet edildiği, bu sırada grubun slogan atmaya başladığı, katılan C.’nin “bizi gözaltına alamazsınız” diyerek polislere tekme ve tokat attığı, grubun birbirine kenetlenip mukavemette bulundukları,

birçok kez sözlü olarak uyarılan grubun mukavemetini artırarak devam ettirmesi üzerine artan oranda zor kullanıldığı ve direnç gösteren katılanlar ve maktulün kelepçelenerek ekip araçlarına bindirildikleri, yasal işlemlerin yapılabilmesi için İ. Ş. M. B. Polis Merkezine getirilen katılanlar ve maktulün, polis araçlarından inmeyerek slogan atmaya ve aracın tavanına yumruk atarak direnmeye başladıkları, birçok kez sözlü olarak uyarılmalarına rağmen inmemeleri üzerine zor kullanılarak araçlardan indirilip polis merkezine getirildikleri ve nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatıyla gözaltına alındıkları, 28.09.2008 günü saat 19.00’da düzenlenen tutanağa göre; katılan A.’nın üst aramasını yapmak için sanık A. tarafından polis merkezinin ikinci katında bulunan adli büro odasına götürülmek istendiği, katılan A.’ye ise karşı koyup “siz kimsiniz, bana üst araması yapamazsınız, yaptırmayacağım, sıkıysa yap aramanı, bunun dışarısı var, sizinle o zaman görüşeceğiz” diyerek üst aramasının yapılmasına engel olmaya çalıştığı, bunun üzerine polis memurları H.K., H.K ve sanık A. tarafından katılan A.’ya orantılı güç kullanılarak polis merkezinin ikinci katına çıkarıldığı; burada katılan A.’nın, üst aramasını yapmak isteyen sanık A.’nın üniformasını çekerek yırttığı, ayakkabı bağcıklarını almak için eğilen sanık A.’nın boynunu ısırarak yumruk atıp “siz hangi devletin polisisiniz, kimin uşaklığını yapıyorsunuz, orospuluk yaparak para kazanıyorsunuz, kahrolsun devlet” şeklinde sloganlar attığı, sonrasında orantılı güç kullanılarak katılan A.’nın üst aramasının yapıldığı,

Aynı tarihte saat 19.50’de düzenlenen tutanağa göre; katılan A.’nın polis merkezinin ikinci katında bulunan adli büroya çıkartılmak istendiği sırada, katılanlar Ö., C ve A. ile maktul E.’nin hep birlikte slogan atarak, elleriyle nezarethanenin demir parmaklıklarına vurmaya ve kendilerine zarar vermeye başladıkları, Aynı tarihte saat 21.45’te düzenlenen olay ve savcı görüşme tutanağına göre; Cumhuriyet savcısının talimatı ile katılanlar ve maktulün gözaltı kararı doğrultusunda parmak izi alınması ve fotoğraf çekimi için saat 20.00 sıralarında götürüldükleri S. Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Büro Amirliğindeki görevlilere zorluk çıkardıkları, kendilerini duvarlara vurarak zarar vermek istedikleri, slogan atarak görevlilere bağırıp tahrik etmeye çalıştıkları, bu olaylardan sonra görevlilerin katılanlar ve maktulü teker teker parmak izi aldırma ve fotoğraf çekme odasına götürdükleri, ancak her birinin fotoğraf çektirmemek için fotoğraf çektirme alanında yere çöküp ayağa kalkmayarak direndikleri, görevlilerce şahısların yerden kaldırılıp fotoğraflarının çekilmeye çalışılmasına rağmen mukavemet sebebiyle başarılı olamadıkları, bu gelişmeler üzerine bilgi verilen Cumhuriyet savcısının şahısların davranışlarının kameraya çekilmesi, S. Adliyesine getirilmeden önce parmak izlerinin alınması ve fotoğraflarının çektirilmesinde zorluk çıkarmaları halinde nöbetçi Cumhuriyet savcısına ivedi olarak bilgi verilmesi talimatını verdiği, bu talimat üzerine katılanlar ve maktulün parmak izleri aldırılamadan, fotoğrafları çektirilemeden ve kimlik teşhisleri yapılamadan görevlilerce tekrar merkeze götürüldükleri, Aynı tarihte saat 22.30’da düzenlenen tutanağa göre;

nöbetçi Cumhuriyet savcısının saat 22.20 sıralarında telefonla aranarak, rahatsız olduğunu söyleyen katılan A.’nin nezarethaneye girmek istemediği bilgisinin verilmesi üzerine Cumhuriyet savcısının, katılan A.’nın tekrar darp-cebir raporunun aldırılması ve nezarethaneye girmesinde bir sakınca olup olmadığı hususunun raporda belirtilmesi talimatını verdiği, 29.09.2008 tarihinde saat 03.10’da düzenlenen tutanağa göre; Cumhuriyet savcısının talimatı ile katılan A.’nın İ. Devlet Hastanesine darp-cebir raporu alınmak üzere sevk edildiği, rapor alındıktan sonra gerekli işlemler yapılmak üzere polis merkezine dönüldüğü, daha sonra Ş. E. Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülen katılan A.’nın yapılan tedavisinin ardından saat 03.00 sıralarında tekrar polis merkezine getirildiği, Aynı tarihte saat 12.32’de düzenlenen tutanağa göre; saat 11.00 sıralarında katılanlar ve maktulün S. Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Büro Amirliğine götürüldükleri, ancak parmak izlerini vermek istemedikleri, bu durum hakkında bilgi verilen Cumhuriyet savcısının orantılı güç kullanılarak parmak izlerinin alınması talimatını verdiği, Aynı tarihte saat 13.00’de düzenlenen tutanağa göre; Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda orantılı güç kullanılarak şahısların parmak izleri ve fotoğraflarının alındığı, Katılan A. hakkında İ. Devlet Hastanesi tarafından 28.09.2008 tarihinde saat 17.33’te düzenlenen geçici rapora göre; şuurunun açık olduğu, sağ temporal bölgesinde şişlik bulunduğu ve ağrı tariflediği, halsizlikten şikâyetçi olduğu, sağ ön kolunda 10×20 cm’lik iki adet eskiye bağlı nedbe olduğu, sol kolunda 3×5 cm’lik abrazyon, sağ dizinde ise 2×1 cm’lik dermabrazyon bulunduğu; aynı kurum tarafından aynı tarihte saat 23.07’de düzenlenen rapora göre ise, her iki bileğinde sirküler kelepçe izi ve benzer kızarıklıkların mevcut olduğu, saat 22.10’da acil polikliniğine başvuran katılan A.’nın halsizlik şikâyeti olduğu,

daha önce diyalize girdiğini ve sağ kulağında işitme güçlüğü olduğunu belirtmesi sebebiyle dahiliye ve kulak-burun-boğaz muayenesinin ilgili uzmanlarca yapılmasının önerildiği, sol kulak bölümünde 1×1 cm’lik hiperemi olduğu, boynunun ön yüzünde ve arkasında tırnak veya parmak ile tutulmadan dolayı oluştuğu düşünülen kızarıklık bulunduğu, boyun ağrısı ve oturup kalkmada güçlük tarif etmesinden dolayı beyin cerrahisi ile görüşülmesinin önerildiği, sağ dizinde ve sağ dirseğinde tekme veya sürtmeye bağlı olabilecek nitelikte 1×1 cm’lik dermabrazyon, her iki bacağının ön yüzünde multiple ezilme ve morluklar, sol bacağında dört adet, bir tanesi dizinde 2×2 cm’lik olmak üzere sağ bacağında iki adet kızarıklık mevcut olduğu, Ş. E. Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 29.09.2008 tarihinde saat 01.10’da düzenlenen rapora göre; darp-cebir izi olduğu; aynı kurum tarafından aynı tarihte saat 02.30’da düzenlenen rapora göre ise, sinirsel hassasiyet olduğu, dirsek grafisinde pataloji saptanmadığı, motor ve duyu defisit bulunmadığı, kafasının birkaç yerinde kızarıklık olduğu, çekilen fm grafilerinde pataloji olmadığı, acil cerrahi müdahale gerektiren patoloji saptanmadığı, İ. Devlet Hastanesi tarafından 29.09.2008 tarihinde saat 13.48’de düzenlenen rapora göre; boynuna ve başına tekme atıldığını, saçının çekildiğini ve sağ kulağının önünde yüksek sesle bağırıldığını beyan eden katılan A.’nın boynunda, başında ve tüm eklemlerinde ağrı, sağ kulağında duyma güçlüğü ile çınlama ve sol elin baş parmağında kelepçe takılmasına bağlı his kaybı tarif ettiği, katılan A.’nın genel durumunun iyi, şuurunun açık, kooperasyonunun tam olduğu, tariflediği şikâyetler hususunda kulak-burun-boğaz ve nöroloji uzmanlarınca konsültasyonun gerekli olduğu, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından 03.10.2008 tarihinde düzenlenen rapora göre; gözaltı süresince ve gözaltı çıkışında yapılmış muayenelerinde tanımlanan ve gözaltı giriş raporunda bulunmayan travmatik lezyonların gözaltı süresi içerisinde meydana gelebilecek nitelikte bulundukları,

bu lezyonların sert ve künt cisimlerin doğrudan havalesinin yanı sıra, sert bir zemine çarpma, çarptırılma, sürtme, sürtülme, düşme, düşürülme sonucu oluşabilecek nitelikte oldukları, yüzeysel yumuşak doku lezyonlarına neden olan yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu, Sanık A.U. hakkında İ. Devlet Hastanesi tarafından 28.09.2008 tarihinde saat 21.50’de düzenlenen rapora göre; boynunun arka bölümünde tırnak izi görünümü veren 15×15 cm’lik alanda kızarıklık, abrazyon, sağ skapulada oval şekilli kızarıklık, üzerinde diş izine benzer 3 adet abrazyon ve oksipitalde şişlik bulunduğu, sanık A.’ya baş ağrısı tanısı konulduğu, B. Devlet Hastanesi tarafından 28.09.2008 tarihinde saat 22.45’te düzenlenen rapora göre; sağ el bileğinde, sağ dizinde ve lomber bölgede hassasiyet olduğu, akut asseöz patoloji saptanmadığı, Ş.E. Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 29.09.2008 tarihinde saat 02.30’da düzenlenen rapora göre; sağ temporomandibular bölgede kızarıklık ve ezilme ile hematom olduğu, Adli Tıp Kurumu Ş. Şube Müdürlüğü tarafından 13.10.2008 tarihinde düzenlenen rapora göre; sanık A.’ya saptanan bulguların basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte hafif olduğu, Anlaşılmaktadır. Katılan A. B., görevli memura direnme suçundan yapılan sorgusunda; etkili eylem ve cinsel tacize maruz kaldığını, kendisini en çok İ. Polis Merkezinde A ve M. isimli polislerin dövdüğünü, S. Emniyet Müdürlüğünde de etkili eyleme maruz kaldıklarını, Şikâyetçi sıfatıyla savcılıkta ve duruşmada; kronik böbrek hastası olduğunu, İ.D. bölgesinde dergi dağıtırlarken ekip araçlarının önlerini kestiğini, polislerce kimlik kontrolü yapıldığında maktul E. ile katılan Ö.’nin arama kaydının olduğunu öğrendiklerini, polislere avukatlarının gelerek durumu aydınlatabileceğini söyledikleri sırada yaka paça polis araçlarına bindirildiklerini,

araçların içerisinde sopalarla dayak yediklerini, polislerin küfür ettiklerini, karakolun içine un çuvalı gibi atıldıklarını, diğer katılanlar ve maktulün dövülerek nezarethaneye alınıp tuvalete gitme ve kelepçelerinin çözülmesi taleplerine dövülerek karşılık verildiğini, katılan C.’nin üst araması yapılırken taciz edildiğini, taciz eden polisin kendisine “sen de böyle aranacaksın” dediğini, akşam saatlerine doğru gelen sanık A.’nın, karakolun yemek ve temizlik işlerini yapan bir kadın ile kendisini üst kata çıkarmak istediğini, ancak arkadaşlarının cinsel tacize uğradığını görünce çıkmak istemediğini, üst kata sivil polislerce sürüklenerek çıkarıldığını, sanık A., inceleme dışı sanık M ve tanımadığı başka bir sivil polis tarafından üst aramasının yapıldığını, arama müddetince birisinin boynuna bastığını, sanık A.’nın sürekli saçını çektiğini ve “sana toka yakışmaz, küpe yakışmaz, seni ezmek öldürmek istiyorum ki aldığım maaşı hak edeyim” dediğini, özürlü olması nedeniyle aldığı ücretsiz otobüse binme kartını görüp “sen buna layık değilsin, devletin otobüsüne nasıl bedava binersin” dediğini, bu sırada dövüldüğünü ve hakarete uğradığını, sanık A.’nın kendisine cinsel tacizde bulunduğunu, çırılçıplak soymak istediklerini, “sen fahişe olabilirsin; ama bizim polislerimiz sana bakmaz”dediğini, arama bitmesine rağmen ellerine ve sırtına basıldığı için“bak hala arkadaşlarımın altındasın” dediğini,

arama bittikten sonra rapor alınmak üzere İ. Devlet Hastanesine gidip karakola geri döndüklerini, daha sonra parmak izleri alınmak üzere S. Emniyet Asayiş Büro Amirliğine götürüldüklerini, dövülerek yukarı çıkarıldıklarını, kendilerini getiren yaklaşık onbeş kişilik polis grubu tarafından dövüldüklerini, katılan Ö.’nün iç odaya alınmasından sonra içeriden garip sesler gelmesi üzerine dövüldüğünü tahmin ettiklerini, bu sırada kendilerinin kameraya çekildiğini, sonrasında tekrar dövüldüklerini, bu esnada bayıldığını, kendisine geldiğinde yüzünü katılan Ö.’nün yıkadığını, karakola geri götürüldüklerinde yanlarına gelen avukatlarının çabalarıyla hastaneye götürüldüklerini, oradan Ş.E. Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiklerini, burada beyin tomografisi çekildikten sonra diğer muayeneleri yapılmadan karakola geri getirildiklerini, İ. Polis Merkezinde kadın nezarethanesi olmadığı için saat 03.00 sıralarında F.S.M. Polis Merkezine götürüldüğünü, Katılan C.G.; karakola götürüldükten sonra kendilerinin aranarak nezarethaneye konulduklarını, nezarethane dışında bekleyen katılan A.’ye, karakolda bulaşık yıkayan bir kadın ile sanık A.’nın yukarı kata çıkardıklarını, buradaki işlemlerden haberi olmadığını, ardından hastaneye götürülüp tekrar karakola getirildiklerini, buradan da S. Asayiş Büroya götürüldüklerini, sürekli dayak yediklerini, üçüncü kata sürüklenerek çıkarıldıklarını, katılan A. ile kendisinin bir kelepçe ile bağlı olduğunu, bir buçuk saat sürekli dövüldüklerini, sanık A.’nın katılan A.’ya vurup saçını çektiğini,

katılan A.’nın parmak izi alınmak istendiğinde bayıldığını, Katılan Ö.K.; polis merkezinde sürüklenerek üçüncü kata çıkarıldıklarını, katılanlar A ve C.’ye kelepçe ile birbirlerine bağladıklarını, iftar saatinden sonra katılan A.’yı alıp götürdüklerini, içeriden bağırma seslerinin geldiğini, baygınlık geçirdiği için dışarı çıkartılıp yere fırlatılan katılan A.’yı lavaboya götürdüğünü ve yüzünü yıkadığını, kendisine gelmesinden sonra tekrar içeriye almak istemeleri üzerine “merdivenin başında duralım, biraz hava alsın” dediğini, yirmi dakika kadar dışarıda durduklarını, daha sonra kendilerini karakola götürdüklerini, avukatlarının katılan A.’nın doktora gitmesi gerektiğini söylemeleri üzerine birlikte hastaneye gittiklerini, katılan A.’nın muayene odasına alındığını ancak kendisinin muayene ettirilmeden başka bir karakola götürdüğünü, Tanık D.T.; karakolda çay ve temizlik işleri yaptığını, maktul ve arkadaşlarının nezarethanede bulunduğu zaman diliminde bu şahısları karakolda gördüğünü, ancak şahıslara şiddet, darp-cebir ve kötü muamele uygulandığına şahit olmadığını, sanık A.’nın katılan A.’ya “gel yukarı çıkalım, yukarıda senin üzerini aramam gerekiyor” dediğini, karakolda sanık A.’dan başka kadın memur olmadığından kendisinden yardım istediklerini, beli ağrıdığı için yardım edemediğini, katılan A.’nın aranmasına engel olmak için kendisini yerlere attığını, Tanık H.K.;

katılan A.’nın üzerini aratmak istemediğini, görevli arkadaşlarının orantılı güç kullanmak suretiyle şahısların üst aramasını yaptığını ve nezarethaneye koyduklarını, kendisinin de üst araması yapılması ve nezarethaneye konulmaları sırasında yardımda bulunduğunu, ayrıca bu kişilerin doktor raporu alınmak üzere hastaneye götürüldüklerinde arkadaşlarına yardım ettiğini, parmak izi için gidildiğinde yazıcı olduğu için karakolda kaldığını, Tanık H.A.; İ. Devlet Hastanesinde estetik cerrahı olarak görev yaptığını, şahısların gece yarısı getirildiklerini, acil olarak yapılması gereken müdahaleleri yaptıktan sonra değerlendirilmesi gereken diğer hususlar için şahısları ilgili branşlara yönlendirdiklerini, katılan A.’ya ait raporu ayrıntılı bilgi içerir şekilde yazdığını, kendisinden sonra nöbete gelen arkadaşlarının da yazdıklarına ek bir öneride bulunmadıklarını, nöbetçi Cumhuriyet savcısının kendisi ile görüşmek isteyip aynı zamanda yazılı bir kağıt yolladığını, kendisine ısrarla katılan A.’nın nezarethanede kalmasında sakınca olup olmadığının sorulduğunu, kendisinin ise bu soruya cevap verecek yetkide olmadığını yazılı olarak bildirdiğini, kronik böbrek hastası olan katılan A.’nın sıkışmış ve su içmemiş olduğu yönündeki anlatımlarını anımsadığını, dahiliye uzmanına yönlendirdiği katılan A.’nın eskiye dair yaraları olduğunu, onlarla da ilgili yardımcı olmaya çalıştığını, İnceleme dışı sanık M.Y.;

katılan A.’nın iddiasının aksine A.’yı ya da başka bir kimseyi dövmediğini, Beyan etmişlerdir. Sanık A.U.; katılan A.’ya üst aramasını yapmak üzere ikinci katta müsait bir odaya gitmeyi teklif ettiğini, ancak katılan A.’nın “ben sana üstümü aratmam, siz kim oluyorsunuz, bunun dışarısı da var, sıkıysa ara” dediğini, kendisini kasıp slogan attığını, bunun üzerine orantılı güç kullanarak yukarı çıkmasını sağladığını, yukarı çıktıktan sonra katılanın “sen oruspuluk yaparak para kazanıyorsun, siz devlete uşaklık yapıyorsunuz” dediğini, ayakkabı bağcıklarını almak üzere eğildiğinde katılanın bu defa boynunu ısırıp yüzüne yumruk attığını, üniformasını da yırtarak devletin bütünlüğüne yönelik sözler söylediğini, bunun üzerine orantılı güç kullanarak katılan A.’nın elbiselerini çıkartmaksızın üzerini aradığını, bu konuda tutanak tuttuklarını, katılanın A.’nın S. Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Bürosuna ve hastanelere sevk edilmesine refakat ettiğini, tüm adli ve idari işlemler sırasında katılan A.’ya karşı herhangi bir hakaret ya da cinsel tacizde bulunmadığını savunmuştur. Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “bir kimseye maddi veya manevi olarak yapılan aşırı eziyet” olarak tarif edilen işkence, 1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 1. maddesinde “Bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak ya da üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayalı herhangi bir nedenle, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatı olan herhangi bir kişi tarafından veya onların teşviki, onayı veya rızası ile kasıtlı olarak uygulanan, şiddetli fiziksel veya ruhsal acı veya eza veren fiil” biçiminde tanımlanmıştır. İnsan haklarının en ağır ihlallerinden birini oluşturan işkencenin yaptırıma bağlanması ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması hususunda çok sayıda uluslararası sözleşme düzenlenmiştir.

Bu kapsamda Türkiye, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi; İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile İşkencenin ve Gayriinsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesine taraf olmuştur. Türkiye’nin de üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 5. maddesinde yer alan “Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tâbi tutulamaz.” hükmüne paralel olarak Anayasamızın 17/3. maddesinde «Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir cezaya ve muameleye tabi tutulamaz” hükmü ile işkence yasaklanmış, 38/5. maddesinde de kişilerin kendisini ve kanun’da gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamayacağı vurgulanmıştır.

Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın “İşkence” başlıklı 94. maddesindeki

“(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Suçun; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla, İşlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.

(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz” hükmü ile de işkence yasağına aykırı eylemler ceza hukukumuzda yaptırım altına alınmıştır.

TCK’nın 94. maddesinin ilk fıkrasında işkence suçuna vücut veren seçimlik hareketler belirtilmiş; 2 ve 3. fıkralarında suçun nitelikli hallerine; 4. fıkrasında özgü suçlarda bağlılık kuralının istisnasını oluşturan özel bir düzenlemeye; 5. fıkrasında ise suçun ihmali davranışla işlenme şekline yer verilmiş, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun ile madde metnine eklenen 6. fıkrada bu suçta zamanaşımının işlemeyeceği hüküm altına alınmıştır. İşkence suçu ile korunan hukuki değer öncelikle insan onurudur. Ayrıca bireylerin ruh ve beden dokunulmazlığı, adil yargılanma hakkı yanında kamu idaresinde disiplinin sağlanması da korunan diğer hukuki değerlerdir. (Timur Demirbaş, İşkence Suçu, 2. Baskı, Seçkin, 2016, s. 80; Mahmut Kocaİlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 244; Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Seçkin, 12. Baskı, Ankara, 2015, s. 267 vd.; Sevi Bakım, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İşkence Suçu, 1. Baskı, Beta, s. 86) İşkence, sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilen özgü bir suç olup, kamu görevlisi kavramı 5237 sayılı TCK’nın «Tanımlar» başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde, “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” şeklinde açıklanmıştır. Kişinin kamu görevlisi olup olmadığı belirlenirken, ifa ettiği görevin niteliğinin göz önünde bulundurulması gerekir.

Bununla birlikte TCK’nın 40/2. maddesinde düzenlenen özgü suçlarda ancak özel fail niteliği taşıyan kişinin suçun faili olacağı, bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulacağı kuralına TCK’nın 94/4. maddesi ile bir istisna getirilerek, işkence suçuna iştirak eden diğer kişilerin de kamu görevlisi gibi cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. (Timur Demirbaş, İşkence Suçu, 2. Baskı, Seçkin, 2016, s. 83; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 245; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s. 247 vd.; Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Seçkin, 12. Baskı, Ankara, 2015, s. 267; Sevi Bakım, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İşkence Suçu, 1. Baskı, Beta, s. 92 vd.) Göreviyle bağlantılı olarak kamu görevlisi ile muhatap olan herkes suçun mağduru olabilir. Mağdurun TCK’nın 94/2. maddesinde sayılan kişilerden olması durumu ise suçun nitelikli halini oluşturacaktır. İşkence suçu, serbest hareketli bir suçtur. TCK’nın 94/1. maddesine göre bu suç, kamu görevlisi tarafından insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açacak davranışlarla işlenebilir. Ancak bu davranışların madde gerekçesinde de belirtildiği üzere belli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İşkence teşkil eden fiillerin kamu görevlisi olmayan kişilerce ya da göreviyle bağlantılı olmaksızın kamu görevlisince işlenmesi halinde eziyet; fiillerin belli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmemesi halinde ise kasten yaralama, hakaret gibi bağımsız suçlar gündeme gelecektir. İşkence suçunun belli bir süreç içinde sistematik olarak uygulanması ölçütü aynı hareketlerin tekrarlanması olarak değerlendirilmemelidir.

Farklılık gösterse dahi belli bir süreç içinde uygulanan fiiller bir bütün halinde kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açarsa işkence suçu oluşacaktır. Yine süreklilik arz eden filistin askısı veya falakaya yatırma gibi bazı hareketler tekrarlanmasa bile sistematik uygulama özelliği taşıdıklarından işkence suçunu oluşturacaktır. (Timur Demirbaş, İşkence Suçu, 2. Baskı, Seçkin, 2016, s. 99; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 247; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s. 243 vd.) İşkence suçunun manevi unsuru kasttır. Suçun gerçekleşebilmesi için, kamu görevlisinin, insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açacak davranışlar yaptığını bilmesi ve istemesi yeterli olup kanuni düzenleme işkencenin belirli bir saik ile işlenmesini aramamıştır. (Timur Demirbaş, İşkence Suçu, 2. Baskı, Seçkin, 2016, s. 106; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 251; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s. 251; Sevi Bakım, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İşkence Suçu, 1. Baskı, Beta, s. 166 vd.)

Uyuşmazlık konusu ile ilgili zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçu ise TCK’nın 256. maddesinde; “(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir. Bu suç ile korunan hukuki değerler öncelikle kamu idaresinin itibarı, idarede disiplinin sağlanması, halkın kamu görevlilerine karşı duyduğu inanç ve itimattır. Bireylerin vücut bütünlüğü ile şeref ve haysiyeti de korunan diğer hukuki menfaatlerdir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 900; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s.1102; Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Seçkin, 12. Baskı, Ankara, 2015, s. 275) Bu suçun faili de işkence suçunda olduğu gibi kamu görevlisidir. Ancak bu suçta işkence suçundan farklı olarak fail olan kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip olması gerekir. Somut olayda failin görevli polis memuru olması sebebiyle, polislerin zor kullanma yetkilerinin yasal dayanağına da değinmekte fayda bulunmaktadır.

Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu’nun “Zor ve Silah Kullanma” başlıklı 16. maddesi; “Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir. İkinci fıkrada yer alan; a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü, b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, ifade eder. Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir. Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir. …” şeklinde düzenlenmiştir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere polis zor kullanma yetkisini ancak Kanun’un çizdiği sınırlar çerçevesinde, kademeli bir şekilde ve ölçülülük ilkesine uygun olarak kullanabilecektir. Bununla birlikte çağdaş toplumlarda polisin üstlendiği görevin zorluğu ve insanoğlunun öngörülemeyen tutumu dikkate alındığında, iç hukuk yetkililerine yüklenen sorumluluğun ağırlığı tahammül edilemez bir boyutta da olmamalıdır. (AİHM, G.aydın/Türkiye B.N: 27526/95, 13.10.2005)

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun mağduru, kamu görevlisinin görevinin gerektirdiği ölçünün sınırlarını aşarak kuvvet kullandığı herkes olabilir. Suçun fiil unsuru, görevin ifası sırasında görevin gerektirdiği ölçünün dışında kişiler üzerinde zor kullanmak olarak belirlenmiştir. Zor kullanmanın mahiyetini tayin bakımından ise kanun koyucu kasten yaralama suçuna atıf yapmıştır. Dolayısıyla bu suç ancak kasten yaralama suçunu oluşturan kişinin sağlığını ya da algılama yeteneğini bozan veya vücuduna acı veren hareketlerle işlenebilir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 902; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s.1103) Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun manevi unsuru kasttır. Buna göre, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi yetkisine ilişkin sınırı bilerek ve isteyerek aşmamışsa, başka bir anlatımla kasten hareket etmemişse madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere; ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın aşılmasına dair hüküm çerçevesinde değerlendirme yapılmalıdır. Yukarıda yapılan açıklamalar göz önüne alındığında, aralarında bazı ortak noktalar bulunan işkence ve zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçlarının birbirinden ayrıldığı temel noktaları aşağıdaki şekilde belirlemek mümkündür:

1- İşkence suçunda korunan öncelikli hukuki değer insan onuru ve bireye ait hukuki yararlarken, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunda korunan öncelikli hukuki yarar kamu idaresinin disiplini, itibarı ve güvenilirliğidir.

2- Her iki suçun faili kamu görevlisi olmakla birlikte, işkence suçunda diğer suçun aksine kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip olması şart değildir.

3- İşkence suçu maddi veya manevi müdahale içeren eylemler ile gerçekleştirile- bilirken, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçu sadece maddi müdahale içeren eylemlerle gerçekleştirilebilir.

4- İşkence suçunda fiiller; ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Oysa zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunda fiillerin sistematik bir yapıda olması ve belirli bir sürece yayılması söz konusu değildir. Fiilin sistematik bir yapıda olup olmadığı veya belirli bir sürece yayılıp yayılmadığı hususunu ise somut olayın özelliklerine göre hâkim takdir edecektir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Katılan A.’nın hakkında verilen gözaltına alma kararı doğrultusunda üst araması yapılmak üzere sanık A. tarafından polis merkezinin ikinci katına çıkartılmak istendiği, katılan A.’nın direnmesi üzerine sanık A.’nın diğer polis memurlarının yardımı ile katılan A.’yı ikinci kata çıkartabildiği, katılan A.’nın üst arama işlemine de direnmeye devam ederek ayakkabısının bağcığını almaya çalışan sanık A.’nın boynunu ısırdığı, bunun üzerine sanık A.’nın üst arama işlemini yapabilmek için zor kullandığı esnada katılan A.’nın saçını çektiği, üst arama işleminin bitirilmesine müteakip sanık A.’nın polis merkezindeki tek kadın polis memuru olması nedeniyle katılan A.’nın doktor raporlarının alınması için hastaneye götürülüp diğer işlemlerin yapılmasında görev aldığı ve işlemlerin bitirilmesinin ardından da polis merkezinden ayrıldığı olayda; sanığın, katılan A.’nın onuruna yönelik söz ve davranışta bulunmadığına dair aşamalardaki istikrarlı savunması, tanık anlatımlarının bu savunmayı desteklemesi ve katılan A.’nın sistematik şekilde darp edildiğine dair iddiasının aldırılan doktor raporları ile doğrulanmaması karşısında; sanık A.’nın sabit görülen katılan A.’nın saçını çekmekten ibaret eyleminin, işkence suçuna vücut verecek nitelik ve ağırlığa ulaşmadığı da nazara alınarak zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, itirazın bu uyuşmazlık yönünden kabulüne, Özel Dairenin sanık A.U. yönünden eyleminin işkence suçunu oluşturduğu gerekçesi ile yaptığı (1) nolu bozma nedeninin ilamdan çıkarılmasına karar verilmelidir…

(CGK, 14.02.2017 tarihli ve 269-108 sayılı)